22.03.2014

Nahl Suresi 4

(ALLAH) İnsanı nutfeden (bir damla sudan) yarattı. Böyle iken bakarsın ki o, Rabbine açık bir düşman kesilmiştir. (Nahl 4)

1.03.2014

ihvanlar.net 4 BÜYÜK HALİFE

Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi, Ebû Bekr es-Sıddîk, sonra Ömer el-Fârûk, sonra Osman b. Affân Zû'n-Nûreyn, daha sonra Aliyyu'l-Murtaza'dır. Allah hepsinden razı olsun. Onlar doğruluk üzere, doğruluktan ayrılmayan, ibâdet eden kimselerdir. Hepsine sevgi ve saygı duyarız. Hz. Peygamber'in ashabının hepsini sadece hayırla anarız. (İmam-ı Azam Ebu Hanife (Rahmetullahi aleyh) Fıkhul Ekber)

19.02.2014

Diş macunu ve misvak farkı

UNUTMAYIN: Diş macunu kimyasalları ağzınızdan (yani en kolay yoldan) vücudunuza sokar ve ağızdaki bütün bakterileri öldürür! MİSVAK ise tamamen doğaldır ve ağızdaki zararlı bakterileri öldürür
www.facebook.com/ismailaga.info
www.ihvanlar.net

13.02.2014

KURAN KUTSAL KİTAP DEĞİLDİR DİYEN AHLAKSIZLAR

KUR'AN KUTSAL KİTAP DEĞİL DİYENLER, BU ÜLKEDE İSLAM'A PAPAZLARIN VE MİSYONERLERİN VEREMEYECEĞİ ZARARI VERENLERİN TA KENDİLERİDİR.
Şu ayetlerden anlaşılacağı üzere Kuran'ın lafzı da, mushafı da kutsaldır:
Beyyine 2: "Bu delil, tertemiz sahifeleri okuyan, Allah tarafından gönderilen bir peygamberdir."
Abese Suresi:
11- (Habîbim!) Hayır! (Bir daha böyle bir şey yapma)! Şüphesiz ki o (Kur’an ayetleri,kendisiyle amel edilmesi gereken) büyük bir öğüttür!
12- Artık dileyen onu düşünüp öğütlenir (veya onu ezberler)!
13- (O Kur’ân, Allah tarafından) değerli kılınmış (Levh-i Mahfûz’daki) pek kıymetli birtakım sahifelerdedir.
14- (O sayfalar ki; yedinci kat semada) yükseltilmiş ve (şeytanların ulaşmasından ve Allah kelâmı dışındaki her şeyden) tertemiz kılınmış..
www.ihvanlar.net
www.facebook.com/ismailaga.info


10.02.2014

ihvanlar.net ÖMÜR SERMAYEMİZ TV KARŞISINDA HEBA OLUP GİDİYOR

YARATILIŞ GAYEMİZ ALLAH'A KULLUK DEĞİL DE
TELEVİZYONA BAKMAKMIŞ GİBİ HAREKET EDİYORUZ...
(Ömür sermayemiz, TV karşısında heba olup gidiyor...)

7.02.2014

İNSAN ŞEYTANLARI CİN ŞEYTANLARINI İSTİRAHATE YOLLADI

İMAM-I GAZALİ HAZRETLERİ: Cin şeytanlarından emin olabilirsin. Fakat, insan şeytanlarından şiddetle korun! Çünkü insan şeytanları, cin şeytanlarından iğva ve idlal vazifesini almışlar ve böylece cin şeytanlarını istirahate göndermişlerdir


1.02.2014

ihvanlar.net vEHHABİLİK DİNİ NASIL KURULDU


LAWRENCE KURULMA AŞAMASINI ANLATIYOR
Ben, Necdli Muhammed bin Abdülvehhâb ile çok yakın bir arkadaşlık kurdum. Dâimâ onu övüyordum. Bir gün ona: ”Sen Ömer ve Alîden dahâ büyüksün. Peygamber şimdi hayâtda olsaydı, onları değil seni kendine halîfe ta’yîn ederdi. Ben, İslâmın senin elin üzerinde yenilenmesini ve yükselmesini umuyorum. İslâmı cihâna yayacak yegâne [biricik] âlim sensin” dedim.

Abdülvehhâb oğlu Muhammed ile Kur’ânı, sahâbenin, mezheb imâmlarının ve müfessirlerin tefsîrlerine muhâlif bir şekilde, temâmen kendi fikrlerimize göre tefsîr etmeği kararlaşdırdık. Kur’ânı okuyor ve ba’zı âyetler üzerinde konuşuyorduk. Bundan maksadım, Muhammedi tuzağa düşürmek idi. Zâten o da, kendini inkılâbcı olarak göstermek ve dahâ fazla i’timâdımı kazanmak için, görüş ve fikrlerimi memnûniyyet ile karşılardı.

Bir kerre, ”Cihâd farz değildir” dedim.O da:Allah, (Kâfirler ile harb edin) [Tevbe sûresi, âyet: 73] buyurduğu hâlde, nasıl farz olmasın? dedi.

— Ben, ”öyleyse Allah (Kâfirler ile ve münâfıklar ile cihâd et) [Tevbe sûresi, âyet: 73] buyurduğu hâlde, niye Peygamber münâfıklarla cihâd etmedi, dedim.

— O, ”Peygamber dili ile onlarla cihâd etmişdir” dedi.
— Ben, ”Farz olan cihâd, dil ile olanı mıdır?” dedim.
— O, ”Resûlullah, kâfirlerle muhârebe etmişdir” dedi.
— Ben, ‘‘Peygamber, kâfirlerle, kendini müdâfe’a için cihâd etdi. Zîrâ kâfirler Onu öldürmek istiyorlardı” dedim.
Evet ma’nâsında, başını salladı.
— Bir kerre, ona ”(müt’a) nikâhı câizdir” dedim.
— O, ”câiz değildir” dedi.
— Ben, ”Allah, (Onlardan fâidelendiğinize mukâbil, karârlaşdırılmış olan mehrlerini verin) [Nisâ sûresi, âyet: 24], buyuruyor” dedim
— O, ”Ömer, Peygamber zemânında mevcûd olan iki müt’ayı yasak etdi ve onu yapanı cezâlandıracağını bildirdi” dedi.
— Ben, ”Sen hem, Ömerden dahâ iyi biliyorum diyor, hem de ona tâbi’ oluyorsun. Kaldı ki Ömer, Peygamber halâl ediyordu, ben yasaklıyorum demişdir” Sen niye Kur’ân ile Peygamberin sözünü bırakıp, Ömerin sözünü tutuyorsun” dedim.

[Ömer “radıyallahü anh” böyle söylemedi. İngiliz câsûsu, bütün hıristiyanlar gibi, hazret-i Ömere düşman olduğundan, bu sözü ile de saldırmışdır. (Hucec-i kat’ıyye)de diyor ki, (Ömer “radıyallahü anh”, Müt’a nikâhını Resûlullahın yasak etdiğini, Onun yasakladığı şeyi yapdırmıyacağını söyledi. Eshâb-ı kirâmın hepsi, halîfenin bu sözünü destekledi. Aralarında hazret-i Alî de vardı)..]

O cevâb vermedi. Anladım ki, iknâ oldu.

O an, Necdli Muhammedin canının kadın istediğini biliyordum, kendisi bekâr idi. Ona, ”Gel Müt’a nikâhı ile birer kadın alalım. Onlarla eğleniriz” dedim. Başını sallayarak kabûl etdi. Bu fırsatı büyük bir ganîmet bildim ve ona eğlencelik bir kadın bulmağa söz verdim. Benim gâyem, onun insanlardan olan korkusunu kırmakdı. Fekat o, bu işin aramızda sır olarak kalmasını ve ismini dahî kadına söylemememi şart koşdu. Alelacele, orada müslimân gençleri ifsâd etmek için, Müstemlekeler nâzırlığı tarafından gönderilen, hırıstiyan kadınların yanına gitdim. Onlardan birine mes’eleyi anlatdım. Kabûl edince, ona Safiyye ismini verdim. Necdli Muhammedi onun evine götürdüm. Evde sâdece Safiyye vardı. Necdli Muhammed için bir haftalık nikâh akdini yapdık. O da kadına (Mehr) olarak biraz altın verdi. Ben dışardan, Safiyye içerden, Necdli Muhammedi aldatmağa başladık.

Safiyye, Necdli Muhammedi iyice eline aldı. Zâten, o da, ictihâd ve fikr hürriyyeti behânesi ile, Şerî’atın emrlerine karşı gelmenin nefsânî tadını duymuşdu.

Müt’a nikâhının üçüncü gününde, içkinin harâm olmadığına dâir uzun uzadıya onunla münâkaşa etdim. O ne kadar harâm olduğuna dâir âyet ve hadîs getirdiyse, hepsini ibtâl etdim ve en son, Yezîd, Emevî ve Abbâsî halîfelerinin içki içdiği bir gerçekdir. Hepsi dalâletde de, sen mi doğru yoldasın? Şübhesiz onlar, senden dahâ iyi Kur’ânı ve sünneti bilirlerdi. Kur’ân ve sünnetden, içkinin harâm değil de mekrûh olduğunu anlamışlardır. Yehûdî ve Hıristiyanların kitâblarında da, içkinin mubâh olduğu yazılıdır. Bütün dinler Allahın emrleridir. Hattâ rivâyete göre, Ömer, (Siz hepiniz vazgeçdiniz değil mi?) [Mâide sûresi, âyet: 91] âyeti nâzil oluncaya kadar, içki içmişdir. Şâyed harâm olsaydı, Peygamber onu cezâlandırırdı. Peygamber onu cezâlandırmadığına göre, içki halâldir” dedim.
[Hâlbuki Ömer “radıyallahü anh”, harâm edilmeden evvel içerdi. Harâm edilince, aslâ içmedi. Emevî ve Abbâsî halîfelerinden ba’zılarının alkollü içki içmesi, alkollü içkinin mekrûh olduğunu göstermez. Kendilerinin fâsık olduklarını, harâm işlediklerini gösterir. Çünki, câsûsun söylediği âyet-i kerîme ve diğer âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler, alkollü içkinin harâm olduğunu bildirmekdedir. (Riyâdun-nâsıhîn)de diyor ki, (Başlangıcda şerâb içmek câiz idi. Hazret-i Ömer, Sa’d ibni Vakkas, sahâbînin bir kısmı içerlerdi. Sonra, Bekara sûresinin 219. cu âyeti inerek, günâhının çok olduğu bildirildi. Dahâ sonra, Nisâ sûresinin 42. ci âyeti gelerek, (Serhoş iken nemâza yaklaşmayınız!) buyuruldu. Nihâyet, Mâide sûresinin 93. cü âyeti gelerek, şerâb harâm oldu. Hadîs-i şerîfde, (Çoğu serhoş edenin, azı da harâmdır) ve (Şerâb günâhların en büyüğüdür) ve (Şerâb içen ile arkadaşlık etmeyiniz! Cenâzesine gitmeyiniz! Ondan kız alıp vermeyiniz!) ve (Şerâb içmek, puta tapmak gibidir) ve (Şerâb içene, satana, yapana, verene, Allahü teâlâ la’net etsin) buyuruldu.)]

Necdli Muhammed: ”Ba’zı rivâyetlere göre, Ömer içkiyi su ile karışdırarak içiyormuş ve serhoş etmez ise, harâm değildir, diyormuş. Ömerin görüşü doğrudur, çünki, Kur’ânda deniliyor ki, (Şeytân, içki ve kumar ile aranıza adâvet ve buğz sokmak ve Allahın zikrinden ve nemâzdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi?) [Mâide sûresi, âyet: 91.] İçki sarhoş etmediği zemân, âyetde bildirilen günâhlara sebebiyyet vermez. Binâenaleyh, içki sarhoş etmediği zemân, harâm değildir” dedi.

[Hâlbuki Peygamberimiz, (Çok içince serhoş edenin, serhoş etmeyen az mikdârını içmek de, harâmdır) buyurdu.]

Aramızda geçen bu içki ile alâkalı münâkaşayı Safiyyeye bildirdim ve ona çok kuvvetli bir içki içirmesini tenbîh etdim. Sonra, dedi ki: ”Senin dediğini yapdım, içkiyi içirdim, oynadı ve o gece bir kaç sefer benimle berâber oldu.” İşte böylece, Safiyye ile birlikde, Necdli Muhammedi iyice ele geçirdik. Müstemlekeler nâzırı ile vedâlaşdığım zemân bana: ”Biz İspanyayı kâfirlerden [Müslimânları kasdediyor] içki ve zinâ ile aldık. Yine bu iki büyük kuvvet ile, diğer bütün topraklarımızı da geri alalım”, demişdi. Bu sözünde ne kadar haklı olduğunu şimdi anlıyorum.

Bir gün Necdli Muhammede oruc mes’elesini açdım: ”Kur’ânda, (Oruc tutmanız, sizin için dahâ hayrlıdır) [Bekara sûresi, âyet: 184] deniliyor. Farz olduğu söylenmiyor. Öyleyse, oruc islâm dîninde sünnetdir, farz değildir” dedim. Bu teklifime i’tirâz edip, ”Beni dînimden mi çıkarmak istiyorsun?” dedi. Ben de, ona: ”Din, kalbin temizliği, rûhun selâmeti ve başkasının hakkına tecâvüz etmemekdir. Peygamber, (Din sevgidir) dememiş mi? Allah da, Kur’ân-ı kerîmde, (Sana yakîn hâsıl oluncaya kadar Rabbine ibâdet et!) [Hicr sûresi, âyet: 99], buyurmamış mı? [Bütün islâm kitâbları diyor ki, burada (Yakîn) ölüm demekdir. Bu âyet-i kerîme, (Ölünciye kadar ibâdet et!) demekdir.] Öyle ise, insana, Allah ile kıyâmet günü hakkında yakîn hâsıl olup, kalbi iyi, ameli de temiz olduğu zemân, insanların en fazîletlisi olur” dedim. Bu sözlerime mukâbil, ”Hayır, doğru değildir” ma’nâsında, başını salladı.

Bir kerre ona dedim ki: ”Nemâz farz değildir” dedim. ”Nasıl farz değildir?” dedi. Cevâben, ”Allah Kur’ânda, (Beni anmak için nemâz kıl) [Tâhâ sûresi, âyet: 14], buyuruyor. Öyle ise, nemâzdan maksad, Allahı anmakdır. Binâenaleyh nemâz kılmak yerine, Allahı anabilirsin” dedim.

O da, (Evet ba’zı kimseler, nemâz vaktlerinde nemâz yerine Allahı zikr ediyorlarmış) dedi.
[Peygamberimiz (Nemâz dînin direğidir. Nemâz kılan dînîni yapmış olur. Kılmıyan, dînini yıkmış olur) ve (Nemâzı, benim kıldığım gibi kılınız!) buyurdu. Nemâzı bu şeklde kılmamak büyük günâhdır. Kalbin temiz olmasına alâmet, nemâzı doğru kılmakdır.]
Ben de, onun bu sözüne çok sevinmişdim. Bu fikri ileri götürmeğe çok çalışdım ve onun kalbini ele geçirdim. Sonra bakdım ki, nemâza ehemmiyyet vermiyor. Ba’zen kılıp, ba’zen kılmıyor. Bilhâssa sabâh nemâzlarını çok kaçırıyordu. Zîrâ, gece ortasına kadar onunla konuşarak, uyumasına mâni’ oluyordum. Sabâhları da, hâlsiz olduğu için, nemâza kalkamıyordu.

Necdli Muhammed’in omuzundan îmân libâsını yavaş yavaş indirmeğe başladım. Bir gün, Peygamber hakkında da onunla münâkaşa etmek istedim. ”Bundan sonra, bu mevzû’larda, benimle konuşursan, aramız açılır ve seninle alâkamı keserim” dedi. Bunun üzerine, bütün muvaffakıyyetimin bir anda zâil olacağı korkusundan, Peygamber hakkında konuşmakdan vazgeçdim.

Sünnîlik ve şî’îliğin hâricinde, kendisine bir yol tutmasını telkîn etdim. O da, bu fikrime ehemmiyyet veriyordu. Zîrâ mağrûr birisiydi. Onun yularını Safiyye sâyesinde, ele geçirdim. Bir kerre de, ”Peygamber eshâbını birbirine kardeş yapmış, doğru mu?” dedim. ”Evet”, dedi. Bunun üzerine, ”İslâmın ahkâmı geçici mi, devâmlı mı?” dedim. ”Devâmlıdır. Zîrâ Peygamber Muhammedin halâlı kıyâmet gününe kadar halâl, harâmı da kıyâmet gününe kadar harâmdır” dedi. Ben de ”Öyleyse gel seninle kardeş olalım” dedim ve onunla kardeş olduk.

O günden sonra, ondan hiç ayrılmadım. Sefere çıkdığında dahî berâberdik. Kendisine çok ehemmiyyet verirdim. Zîrâ, gençliğimin en kıymetli günlerini vererek ekdiğim ağaç, meyvesini vermeğe başlamışdı.

Bir gün, şöyle bir rü’yâ uydurdum: ”Dün gece Peygamberimizi rü’yâda gördüm. Hocalardan duyduğum sıfatlarını da söyledim. Bir kürsîde oturuyordu. Etrâfında, hiç tanımadığım âlimler vardı. Siz girdiniz. Yüzünüz nûr gibi parlıyordu. Peygamberin yanına vardığınızda, Peygamber yerinden kalkdı ve her iki gözünüzün arasını öpdü. Ve sen benim adaşım, ilmimin vârisisin, din ve dünyâ işlerinde, benim vekîlimsin dedi. Sen dedin ki, Yâ Resûlallah! Ben ilmimi insanlara açıklamakdan korkuyorum? Peygamber cevâben, sen en büyüksen, hiç korkma dedi.”

Muhammed bin Abdülvehhâb (Necdli Muhammed), rü’yâyı duydukdan sonra, sevincinden uçuyordu. Bir kaç def’a doğru söyleyip söylemediğimi sordu. Ben de, her seferinde, yemîn ederek, doğrudur dedim. O da, doğru söylediğime emîn oldu. Zan ediyorum ki, o günden sonra, aşıladıklarımı açıklamağa, yeni bir mezheb kurmağa karâr verdi.

İNGİLİZ CASUSUN İTİRAFLARININ TAMAMI: http://www.ihvanlar.net/2012/04/26/bir-ingiliz-casusun-itiraflari/

Telefondaki kıble bulucalara çok da güvenmeyin


29.01.2014

Cübbeli Hoca 2 maşAllah

ihvanlar.net sitemize gelen resimleri yayınlamaya devam ediyoruz.. Bu kardeşimiz Cübbeli Hocamıza benzerliği ile dikkat çekti.. Allahu Teala ilmini de benzetsin..

Beni yine sohbete çağırıyorlar :)


Muhammed Eyyub Yıldız kardeşimiz


Teşehhüdde parmak nasıl kaldırılır


Küçük ve tatlı Nida


Yuşa Aleyhisselam'ın kabrinde bir hatıra


18.01.2014

Sarık ne güzel yakışıyor sana..




Takkeli bir kardeşimiz daha...


Namaza alıştırma çalışmaları...


İş yapıyorum ama Cübbeli Hoca'yı dinliyorum :)

İş yaparken bir yandan da Ehli sünnet bir hocaefendinin sohbeti açılarak istifade edilebilir... Tıpkı bu kardeşimizin yaptığı gibi...

Kuran ve çarşaf aşığı güzel kızlarımız... MaşaAllah



İmamlık er kişinin kârı...


Sarık sünnetini seven bir kardeşimiz...


Neşeli çocuk...