31.03.2016

İnsan gibi büyüyebilen robot geliştirildi

Sahibi için özel üretilecek robotlar, bebeklikten çocukluğa, ergenlikten gençliğe insan hayatının tüm evrelerini geçirecek şekilde tasarlandı.
NANOPOLİMER HÜCRELERDEN OLUŞUYOR

Bilim dünyasında büyük heyecan yaratan çalışmayı yöneten Prof. Hikaru Nasinisakashi, ilk prototipin birbirine geçen yüksek teknoloji nanopolimer hücrelerden oluşturulduğunu söyledi.
"Çalışmamızın insansı robot teknolojisinde bir milat olacağından şüphemiz yok" diyen Hikaru, 1,2 milyar dolarlık projenin, robot kavramının anlamını kökten değiştirecek nitelikte olduğunu savundu.
Hikaru, geliştirdikleri ilk yapay zekalı prototipe "Hashari Samaray" adını verdiklerini kaydetti.
BEBEK VEYA ÇOCUK OLARAK TASARLANACAK

Robotlar, sahibinin isteğine göre bebek ya da çocuk olarak tasarlanabilecek. Parçaları ileri teknoloji 3D yazıcılar yardımıyla şekillendirilecek robotlar, kompozit nanopolimer hücrenin bölünerek çoğalma yeteneği sayesinde istenen sürede büyüyebilecek. Robotun büyüme süresini ve hızını, sahibinin talebi doğrultusunda belleğine yerleştirilen büyüme ünitesi belirleyecek.
DUYGULARI ALGILAYACAK

Sahibine benzer yüz ve beden özellikleri taşıyacak robotlar, insanların gösterdiği duygusal tepkileri algılayabilecek. Dolayısıyla bebeklik evresindeki bir robot, kendisine gülümsendiğini algıladığında kollarını uzatarak ya da ses çıkararak tepki verebilecek.

Ramazan ayı ne zaman başlıyor 2016

   2016 yılında Ramazan ayı ne zaman başlıyor? Ne zaman Ramazan ayına giriyoruz? İşte Cevabı...

Haziran ayının 6. günü Ramazan ayının başlangıcı oluyor.
Temmuz'un 4'ünde ise son günü tutmuş oluyoruz...

İşte Türkiye'nin en büyük düşmanı!

"Yeni dünya düzenini kurmak için bize yeni krizler lazım" diye kürsülerde açık açık konuşma yapan Rockfeller'i kaç kişi biliyor ülkemizde.Tüm kaoslara, ideolojik görüşlerin girdabında yüzerek bakıyoruz. Mesela Sovyetler Birliği, CIA operasyonuyla dağıldığında "Komünizm bitti" dedik hepimiz. Ya sonuçları ne olacaktı? CIA neden Sovyetleri dağıtıyordu? Bunu anlatacak ne bir akademisyen ne de politikacı vardı.


Sovyetlerin dağılması, Ortadoğu petrollerine ulaşmanın yolunu açan en önemli faktördü. Moskova'nın bölgedeki etkisi sıfıra inmişti. Hemen arkasından Irak ile İran'ı sekiz yıl savaştırarak hem ordularını dağıttılar hem de fakirleştirdiler. Daha da ötesi her iki ülkeye de silah satarak milyarlarca dolar kazandılar. İran'ı yerden yere vuran ABD'nin CIA aracılığı ile yasadışı yollardan Tahran'a silah sattığı yıllar sonra çıktı ortaya. İki ülkenin savaşı bize de sıçrayabilir korkusuna kapılan diğer bölge ülkeleri de yüz milyarlarca dolarlık silah alıyordu Batı'dan. Savaş sonrası "Borçlarını yapılandıralım" diye Bağdat'ın kapısını çaldılar utanmadan. Tek şartları vardı, "Petrol kuyularını özelleştir, bize ver" diyorlardı. Saddam reddedince Kuveyt'i kullanarak petrol fiyatlarını düşürdüler.

Irak'ın borçları daha da artınca Saddam, Batı tarafından kullanılarak kendisine operasyon çeken Kuveyt'e saldırdı. CIA, Kuveyt'in başındaki El Sabah ailesini ülkeden kaçırırken henüz işgal başlamamıştı. Ve daha ilginci, herşeyi nakış gibi dokuyarak organize eden CIA, El Sabah ailesine neden apar topar ülkeden kaçırdıklarını söyleme gereği bile duymamıştı. Haberleri bile yoktu 3 saat sonra Irak tanklarının gireceğinden. ABD merkez bankası Devlete ait değildi, Paranın firavunları tarafından yönetiliyordu. Abraham Lincoln bile paranın kontrolünü elinde tutmak istediği için öldürülmüştü. Karşılıksız para basan ABD Merkez Bankası FED, karşılığında asla kasasına altın koymuyordu.

Karşılıksız basılan paralar, Avrupa ülkelerinde büyük yığınak oluşturmuştu. Uzun dönemde bu ABD ekonomisinin felç olması demekti.

Yeni bir kriz lazımdı... Hemen buldular, Arap-İsrail savaşını çıkardılar. Savaş petrol fiyatlarının dört kat fırlamasına, Avrupa'daki stok dolar yığınlarının Ortadoğu ülkelerine akmasına neden oldu. Ortadoğu ülkeleri de, Avrupa'dan gelen dolarları ABD silah şirketlerine, gayrımenkullerine ve bankalarına yatırdılar. Böylece PARA hüüp diye çekilerek ABD'ye tehdit olmaktan çıkarıldı. Yugoslavya'yı parçalayan da petroldü. Ortadoğu'daki savaşlar nedeniyle fırlayan petrol fiyatları, Belgrad hükümetinin borçlanmasına neden olmuştu. IMF'e olan borçlarını ödeyemeyen Yugoslavya'ya, ABD hemen ekonomik ambargo başlattı.

Bu; ekonomik çöküntü ve iç savaşın bizzat Washington tarafından desteklenmesi demekti. Nasılsa perde arkasındaki gerçek niyeti örtbas edecek öcü bir rejim vardı Yugoslavya'da. Balkanların parçalanması gerekiyordu. Çünkü Orta Asya'dan başlayıp, Hazar Denizi'nden Balkanlara kadar ulaşan bir enerji hatları vardı ortada. Bugün bölgemizde yaşananlara, yakın geçmişi anlamadıkça aval aval bakar, teröre destek veren akademisyenler, yazarlar, siyasetçiler olarak toplumun karşısına çıkarız. Enerji hatlarının geçiş yolunda hayati öneme sahip tek başkent Ankara'dır. Ankara'yı ele geçiren, enerji hatlarını kontrol ve güvence altına almış olur. Türkiye, kendisini örtülü valilerle yönetmek isteyenlere karşı bağımsızlık savaşı vermektedir. Daha da ötesi bu enerji hatlarını kontrol eden ülke olmak için mücadele vermektedir. Çocuklarımıza, gelecek nesillere bunu çok iyi anlatmak zorundayız. Yoksa bir "Dava" uğuruna terör dağlarında öldüğünü zannedenler, aslında DOLAR dağları uğuruna can veren maşalar olduğunu ancak toprak altında öğrenebilecek.

Washington'daki Atlantik Konseyi'nde konferans vardı önceki gün. "ISIS, Inside the Army of Terror" adlı kitabın yazarı, Ortadoğu ve terör uzmanı Michael Weiss konferansta, PKK'nın Suriye'deki etkisine dikkat çekti: "Son dönemde Türkiye'yi de hedef aldılar. PKK yüzde yüz Suriye'deki Kürt militanları kontrol ediyor. YPG'nin yüzde 40'ı Türkiye'den geçen PKK'lılardan oluşuyor" dedi. İşte o YPG'yi, Avrupa dahil her yerde terörü kullanarak DOLAR OPERASYONLARI çeken ABD çok seviyor. Maşalar oldukça, kasalar da DOLAR, mezarlar da! "KASA-MEZAR-DOLAR" şeytan üçgeninde bedenler kaybolmaya devam ediyor!

27.03.2016

Katil Amerika'dan sivil katliam: 30 ölü

Afganistan’ın güney bölgesindeki Helmand kentinde ülkedeki ABD güçlerine ait insansız hava aracı ile düzenlenen iki saldırıda çoğu çocuk 30 sivilin öldüğü, 7’sinin de yaralandığı bildirildi.


Helmand kentinde Afgan Ordusu Sözcüsü Muhammed Rasul Zazai, dün öğleden sonra Afganistan’daki ABD güçlerine ait insansız hava aracı ile kentin Marce ilçesinde Taliban mevzilerine iki hava saldırısı düzenlendiğini söyledi. Marce ilçesinin 5. Blok bölgesinde bulunan Taliban mevzisine düzenlenen ilk hava saldırısında 20 Taliban’ın öldürüldüğünü belirten Zazai, saldırıda 7 Taliban üyesinin yaralandığını ifade etti. Sözcü Zazai, “İkinci hava saldırısı da Marce ilçesindeki Taliban’a ait bir fabrikaya düzenlendi, bu saldırıda da 10 Taliban öldürüldü” dedi. Taliban sözcülerinden Kari Yusuf Ahmedi ise, ABD güçlerine ait insansız hava aracıyla düzenlenen saldırılarda Taliban’ın zarar görmediğini öne sürerek, öldürenlerin tümünün siviller olduğunu iddia etti.

26.03.2016

Operasyon bölgesinden mesaj var: Allah var gam yok


Doğu ve Güneydoğu'da devam eden operasyonlarda görev alan asker ve polisler zaman zaman duvarlara yazdıkları yazılarla hem mesaj verip hem duygularını dile getiriyorlar.
"ALLAH VAR GAM YOK"
Polis asker dayanışmasının yaşandığı operasyon bölgesinden yeni bir fotoğraf geldi. Bir asker ve bir polis, duvara "Allah var gam yok" yazarak fotoğrafı paylaştı.

Gülen’in elbiseyi ters giyme sendromu


Latif ErdoğanLATİF ERDOĞAN - YENİ AKİT 
Bir insan yaptığı işin kötülüğünü bilir, yaptığı işin kötülüğünü kabul ederse, kötülükten dönmesi, vaz geçmesi ümit edilebilir. Ama, yaptığı kötülüğü iyilik sanan bir insanı, bu yaptığından vaz geçirmek, onu aksi istikamete yani gerçek iyiliğe döndürmek imkansız denecek ölçüde zordur. Kişi için asıl hasaret, asıl iflas da bu olsa gerektir. Çünkü o yaptığı kötülükleri iyilik sanmakta, bu sebeple de idealize etmekte; aksi davranışı aklına, hatırına bile getirmemektedir. Ecel gelip, ölüm çattığında ise, yapacağı bir şey kalmamakta; hatalarını telafi fırsatı bulamamaktadır.

Kur’an’da bu durum şöyle anlatılır: “De ki: Yaptıkları yönünden ahirette en büyük kayba uğrayanları size haber verelim mi? Onlar o kimselerdir ki, dünya hayatında yaptıkları işlerin karşılıkları hep boşa gidecektir. Halbuki onlar kendilerinin iyi işler yaptıklarını sanırlar.” (18/103-104)
Her insan bir iç muhasebe ile ayette anlatılan akıbete düşmemek için elbette ve öncelikle kendisini hesaba çekmeli, böyle bir finalden daima Allah’a sığınmalıdır. Hiç kimsenin sonuçla ilgili bir garantisi olmaması hakikati onu böylesi bir muhasebede sürekli teyakkuz halinde olmaya sevk etmelidir.
Ruhumun, kalbimin en derin köşelerine kadar hissetmeye çalıştığım bu mülahaza yanında, nedense son bir-iki yılda ne zaman bu ve benzeri anlamdaki ayetleri okusam gözümde Gülen’in hayali tüllenir, onun hali pür melalini bu ayetlerin mealinde şekillenmiş görürüm. Yazık etti, hem kendine hem de takipçilerine çok yazık etti.
Hele şu son günlerde hepten tozuttu, hepten zıvanadan çıktı. Önceden sadece birkaç kişiyi hedef alan sözler söyler, beddualar yapardı; şimdi ise bütün bir milleti, kendisine taraftar olmayan herkesi hedef haline getirir, onlara beddualar yağdırır oldu.
Belli ki, sadece üst üste gelen yenilgiler değildir onu bu savrulmuş hale sokan. Ciddiye alınmamak, adam yerine konulmamak, her şey kabul edildiği bir ülkede artık sıradan bir insan bile kabul edilmemek gibi onun kimyasını bozmaya biri bile yetecek muamelelerin bütününe hem de en şiddetli şekilde maruz kalması da yaşamakta olduğu anguaza sebep olmaktadır anlaşılan. Fakat hem kendini hem de takipçilerini yaptığı yanlışların girdabından kurtarmaya da hiç niyetli görünmemektedir bu arada. Çünkü iyi yaptığını, doğru yaptığını sanmaktadır. Halbuki bu sanı, bu zan sadece bir vehim, sadece bir aldanmaktan ibarettir.  
Bir de mekr-i ilahiyi, keyd-i ilahiyi okuyamaması var Gülen’in. Geleceğe ait gördüğünü sandığı ferec ve kurtuluş ışıltısının onu daha derin çukurlara, daha kötü bataklıklara çekmekte olduğunu okuyamamaktadır. Bu sebeple de önce kendisini sonra da çevresini kurtuluş vaatleriyle hem de zamanlar vererek oyalamakta, aldatmaktadır. 
Kafası karışık olduğu gibi hesabı da karışık şu anda Gülen’in. Cinnetini yaşadığı açık. Ülkeyi bir iç savaşa, ülkeyi bir iç kavgaya sürüklemenin hülyalarını kurmaktadır zahir. Kardeşi kardeşe kırdırmak istemektedir. Fakat onun bütün bu hülyaları da boşa çıkacaktır. Artık Gülen’in bu ülkede sözünü dinleme adına hiçbir karşılığı yoktur. O, askeri, polisi kirli hesaplarıyla kargaşa alanına dökebileceğini sanmaktadır. Fakat gerçekler, onun bir başçavuşu, bir gece bekçisini dahi harekete geçiremeyeceğini bütün var gücüyle ilan etmektedir.
Bugün Gülen’le yapılacak mücadelede onu adam yerine koymamak, onu hangi yolla olursa olsun gündeme getirmemek öncelikli davranış tarzımız olmalıdır. Çünkü, görünme, dikkatleri üzerine çekme onun en büyük zaaflarından biridir. Onu bu zaafında maksadına ulaştıracak her türlü hareketten kaçınmak bu açıdan bana önemli gelmektedir.
Bilenlerin bildiği, bilmeyenlerin de şimdi bileceği üzere, 1990 yılında, üç ay süreyle her gece yatsı namazından sonra İzmir’deki Yamanlar Lisesinin çatı katında Gülen bana en küçük detaylarına varıncaya kadar hayatını anlatmış bulunuyor. Bunlardan çok kısa bir bölümü Küçük Dünyam adıyla kitaplaştırıldı. Daha sonra 1996-97 yıllarında İstanbul- Altunizade’deki FEM’in çatı katında bir yıla yakın haftada bir gün davetli konuklara açık olarak söyleşilerimiz devam etti. Benim sizlerle yer yer paylaştığım bilgiler öncelikli olarak Gülen’in kendi söyledikleridir. İkinci olarak da, birlikte olduğumuz kırk beş senelik süreçte bizzat kendi müşahedelerim, kendi hatıralarımdır. Bu bilgi kaynağını değersiz kılmaya çalışan bazı kripto müptezellerin de bu gerçeği böylece bilmesinde fayda olacağı kanaatindeyim.
Neyse, lafı biraz uzattım, işte Gülen’in bana anlattığı bu hatıralarda şöyle bir anektod var. Diyor ki Gülen: Gençlik yıllarımda, dikkat çekmeyi, dikkatlerin üzerimde toplanmasını aşırı denecek ölçüde ister, arzu ederdim. Hatta sırf bunun için bazen elbiselerimi ters giydiğim olurdu. Herkes bana tuhaf tuhaf bakardı, bundan hoşlanırdım.
İşin içinde pantolon da var mı, yoksa sadece ceketini mi ters giyerdi bilmiyorum. Fakat, Gülen’in bu elbiseyi ters giyme sendromunun hâlâ devam ettiğini düşünüyorum. Dua varken bedduaya sarılmak böylesi bir terslik sendromu değil mi? Milletten yana olmak yerine teröristlerden yana tavır almak neyin nesi? İsrail ile  Amerika ile Rusya ile Türkiye’nin ne kadar düşmanı varsa hepsiyle ters ilişkiler içinde olmak bu tür bir sendromdan başka ne ile açıklanabilir ki?
Hele son bedduasını bir düşünün. Zırva kelimesini kullanacağı zaman çevresindeki figüran amincilere ‘bağışlayın’ diyen, fakat aynı kelimeyi Allah’a karşı duası içinde kullanmaktan zerrece ar etmeyen, utanmayan bu sözde alimin zirveden zırvaya yer değiştiren bu sakim haline başka nasıl izah getireceğiz? 
Allah Resulü: “Allah’ım, kabul olunmayacak duadan Sana sığınırım” derken o kabul olunmayan duaya hem de bed/ kötü olanına sığınıyor..

Dubai polis şefinden skandal İsrail açıklaması

Dubai polis şefinden skandal İsrail açıklamasıDubai güvenlik şefi Dahi Kalfan Tamim, Yahudilerin düşman olarak kabul edilmemesi gerektiğini söyledi, Filistin'de bir Yahudi- Arap devleti kurulmasını istedi

Dünya Bülteni/ Haber Merkezi
Dubai Güvenlik şefi Dahi Kalfan Tamim, Arapların liderliğinde bir Filistin devleti kurma çalışmasının başarısız olduğunu iddia ederek, Yahudilerin liderliğinde bir Yahudi-Arap devleti kurulmasını istedi.
Dubai Güvenlik Başkan Yardımcısı Dahi Kalfan Tamim, sosyal paylaşım sitesi Twitter'dan yaptığı açıklamada İsrail'in kendileri için düşman olmadığını ve bağımsız bir Filistin devletini desteklemediğini de kaydetti. Dahi Kalfan Tamim, ayrıca İran'ın Filistin meselesini bir ticaret olarak kullandığını da belirterek, Filistin devletinin kurulamayacağını öne sürdü. Kalfan, Yahudilerin liderliğindeki devletin hem Yahudi-Arap barışını sağlayacağını iddia ederken, başarılı bir yönetim olacağını da ileri sürdü.
Ortadoğu'daki sorunlara da değinen Tamim, "ABD dahi İsrail'e yakın olmaya çalışıyor. Tüm dünyanın birbirine yakın olmaya çalıştığı bir çağda, neden düşmanlarımıza karşı İsrail ile işbirliği yapmayalım?" ifadelerini kullandı.
Tamim'in açıklamalarına cevap veren takipçileri, Tamim'in "Ortadoğu'daki düşmanımız" cümlesiyle İran'a atıf yaptığını söyledi. Tamim'in yaptığı bu açıklamalara takipçilerinden de sert tepkiler geldi
İHVAN VE AK PARTİ DÜŞMANI
Halfan daha önce yaptığı açıklamalarda, Mursi'nin iktidara geliş sürecinde 'İhvan’ı İsrail’den daha tehlikeli görüyorum' derken, Türkiye'deki 1 Kasım seçimleri sonrası ise "AK Parti'nin zaferi Mısır ve bölge için tehlikedir" demişti

Bediüzzaman’ın temel hizmet prensipleri

Yavuz Bahadıroğlu
23 Mart (1960) Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin vefat yıldönümüydü…
Hayır, ıskalamadım: Çeşitli şehirlerde yaşayan dostlarına onu anlatmak için çıktığım “Yürek Seferleri”nden fırsat bulup gününü gününe yazmadım, sadece…
Eksiğimi bugün tamamlamak istiyorum. Ama önce şunu belirteyim ki, bu konuda bilen de bilmeyen de konuşuyor. Hele de sıkıştıklarındaBediüzzaman’dan uzaklaşıp işler yoluna girdiğinde yaklaşarak popülaritesinden yararlanmaya çalışan gruplarla, üzerinden gazete satmaya çalışan grupçuklar, kafa karıştırıyorlar.
Bediüzzaman hazretlerini ve eserlerini yıllardır araştıran, en yakın talebeleriyle yıllarını paylaşan ve hayatını üç kitap halinde yayınlayan bir yazar olarak, kendimi bu konuda birazcık söz sahibi sayıyorum.
Şunları söyleyebilirim…
Bediüzzaman, iman ve Kur’an hizmetini iki temel prensibe oturtuyor ve formülünü şöyle açıklıyor:
“Dâhile kılıç çekilmez!”
“Atranik’le Enver’e, Venizelos’la Said Halime tokat vurmam, vuran da nazarımda sefildir!”
Özet olarak açıklamaya çalışalım…
Şeyh Said gailesi öncesinde, kendilerine katılma konusunda ikna etmek için  Bediüzzaman’a, aşiret reislerinden Kör Hüseyin Paşa’yı gönderiyorlar. 
Bediüzzaman, “Hasan’ı Hüseyin’e, Ahmed’i Mehmed’e mi kırdıracaksın?”diye çıkışıyor. Sebebini de tek cümlede açıklıyor: “Dâhile kılıç çekilmez!”
Bu birinci madde… İkinci madde daha da enteresandır… Önce o dönemi kısaca hatırlamakta fayda var…
O yılların Türkiye’sinde İttihad-Terakki iktidarı var ve Enver Paşa,Padişah’tan sonraki en etkili isimdir…
Osmanlı Devleti, Çanakkale dâhil, beş cephede varlık mücadelesi veriyor...
Yunanlılar ve Ermeniler, Enver Paşa ile Sadrazam Said Halim Paşahakkında envai çeşit spekülasyonlar, algı operasyonları üretiyorlar. Aşağılama ve itibarsızlaştırma kampanyaları yürütüyorlar. İçimizdeki yandaşlarını da kullanarak, her türlü iftirayı fütursuzca atıyorlar.
İngiltere başta olmak üzere, Avrupa’nın büyük devletleri Ermeni ve Yunan tarafını destekliyor. Osmanlı’nın yeniden dirilmesini, hilâfetin tekrar güçlenmesini engellemek için, envai çeşit oyun sahneliyorlar.
“Bizim aydınlar”ın çoğu da, onlarla (amaç birliği olmasa bile) söz birliği içinde iktidara saldırıyor.  
Esasen İttihad-Terakki iktidarının eleştirilecek yanları çoktur, o kadar ki, çoğu aydınlarla birlikte devrin sayılı münevverlerinden Bediüzzaman da oldukça sert eleştiriler yöneltiyor.
Ancak bu eleştirilerin, Osmanlı’yı bölüp parçalamak isteyen “dış güçler”in işine yaradığını derin bir ferasetle anlar anlamaz, hemen tavır değiştiriyor.Enver Paşa ile hükümete yönelik tüm eleştirilerini bıçak gibi kesiyor. 
Bunun sebebini soranlara verdiği tarihi cevap, bugün için de geçerlidir. Şöyle diyor: 
“Ben tokadımı Atranik’le (Ermeni/Taşnak Komitesi Reisi) beraber Enver’e,Venizelos (Yunan Başbakanı) ile beraber Said Halim’e (Osmanlı Sadrazamı) vurmam! Vuran da nazarımda sefildir!” Bu kadar.
Bediüzzaman hazretlerinin hizmet metodu içinde, devletle ve devlet adamlarıyla cedelleşme yoktur…
Sadece doğru yolu göstermek vardır ki, bu konuda başta Atatürk olmak üzere CHP Genel Sekreter’i Hilmi Uran’a, Celal Bayar’a, Adnan Menderes’e mektuplar göndermiş, düşüncelerini açıklamıştır.
Talebelerine ise sürekli olarak “Asayişin gönüllü bekçileri” olduklarını telkin etmiştir.
Hiçbir zaman ellerini bedduaya açmamış, kendisine zulmedenlere bile tövbe etmeleri halinde haklarını helâl etmiştir.
İrtihalinin 56. Yıldönümünde bilinmesini istedim. Allah rahmet eylesin.

Bedduası kendine döndü

FETÖ’nün 1 numaralı sanığı Fetullah Gülen’in Pensilvanya’da gerçekleştirdiği beddua seansları kendisine döndü. Beddualar sonrasında Gülen’in medya, eğitim ve sermaye başta olmak üzere birçok alandaki para kaynakları kurudu, yıllarca Gülen ile birlikte yürüyen isimler onu terketti, militanları deşifre oldu.Bedduası kendine döndü FARUK ARSLAN / İSTANBUL - 17-25 Aralık darbe operasyonları sonrası ismi sık sık ettiği beddualarla gündeme gelen FETÖ/PDY’nin 1 numaralı sanığı Fetullah Gülen’in ettiği tüm beddualar dönüp kendi grubunu vuruyor. Sızdıkları kurumların ekonomik imkanlarını kullanarak Türkiye’de devasa bir yapı haline gelen Paralel Yapı’nın medya, eğitim ve sermaye grupları başta olmak üzere birçok alandaki para kaynakları kurudu, Gülen’in “Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin” şeklinde ettiği tüm beddualar kendi örgütü aleyhinde gerçekleşti.

ÖNLERİ KESİLDİ, İNLERİ YIKILDI, BİRLİKLERİ BOZULDU
İlk bedduasını 21 Aralık 2013’te eden Fetullah Gülen, Türkiye Cumhuriyeti Hükumeti yetkililerini hedef alarak “Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkan vermesin” demişti. “Evlerine ateş salsın” diyen Fetullah Gülen’in yurt çapında “ışık evleri” adıyla faaliyet gösteren birçok örgüt evi kapandı. Gülen’in “Yuvaları yıkılsın” bedduasının ardından kaçak şekilde inşa ettiği belirlenen birçok FETÖ sermayeli yapılar belediye ekiplerince yıkıldı. “Birlikleri bozulsun” bedduası da ters dönen Fetullah Gülen’in yıllar boyunca en yakınında yer alan Hüseyin Gülerce, Barış Terkeşli gibi birçok tanınmış isim örgütten ayrıldı, Gülen grubu Pensilvanya’da yalnızlığa sürüklendi.
“KİM PARALELSE ALLAH BELASINI VERSİN”
Pensilvanya’daki ultra lüks mâlikanesinde çeşitli periyotlarla Türkiye’yi hedef alan beddualar eden Gülen bir konuşması sırasında “Kim paralelse, Allah onun belasını versin.” demişti. Yargıya da intikal eden Paralel Devlet Yapılanması soruşturmasının 1 numaralı sanığı olan Fetullah Gülen’in paralelciliği tescillenirken, birçok ‘paralelci’yargı, emniyet ve medya mensubu da haklarında çıkarılan yakalama kararlarına uymayarak yurt dışına firar etti.
Haklarındaki gözaltı kararlarını öncesinden haber alarak yurt dışına kaçan FETÖ mensubu yargı mensupları arasında Zekeriya Öz, Celal Kara, Mehmet Yüzgeç gibi isimler yer alıyor. Gülen’e ait yapının Emniyet’e sızdırdığı polis görünümlü birçok Pensilvanya militanı da deşifre olduktan sonra cezaevine konuldu. Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek, Ömer Altıparmak, Yurt Atayün ve Yakup Saygılı bunlardan sadece birkaçı. Paralel’in medya kaçaklarının başında ise Ekrem Dumanlı, Emre Uslu, Tuncay Opçin, Adem Yavuz Arslan ve Sevgi Akarçeşme geliyor. Örgütün hem spor hem de siyasi kanadında yer alan Hakan Şükür de ABD’ye kaçtı.
SÜLALESİNİ YERİN DİBİNE BATIRACAK SUÇ
“Kim paralelse Allah yedi sülalesini yerin dibine batırsın” ifadelerini de kullanan Fetullah Gülen’in, akrabalarının da adı geçtiği tecavüz dosyası patlak verdi. 2007 yılında 15 yaşındaki S.Ö. Fetullah Gülen’in kardeşi ile iki yeğeninden ‘Bana tecavüz ettiler’ diyerek şikayetçi olduğu ancak FETÖ mensubu polislerce dosyanın üstünün kapatıldığı ortaya çıkarken dava tozlu raflardan tekrardan indirildi. Gülen’in 2014 yılında ölen kardeşi ve STV spikeri Kemal Gülen’in babası Seyfullah Gülen’in adının karıştığı ‘yere batırıcı’ suçla ilgili yargılama devam ediyor.
GAZETELERİ, TELEVİZYONLARI VE BANKASI ELDEN GİTTİ
Beddualarında “Kim örgütse Allah onun belasını versin” ifadelerine de yer veren Gülen’in örgüt hiyerarşisi içerisinde yayın yaptıkları ortaya çıkan eğitim, medya ve sermaye alanında faaliyet gösteren birçok şirketinin yönetimine kayyım atandı ve şirketler FETÖ’den kurtarıldı. Zaman, Today’s Zaman, Bugün, Millet, Cihan Haber Ajansı gibi birçok yayın kuruluşu artık Gülen örgütünün kontrolünde değil. Örgütün finans kaynakları arasında yer alan Kaynak Holding’e de kayyım atandı. Gülen’in para kasası Bank Asya da artık örgütün kontrolünde değil. Yurt genelinde Paralel Örgüt’e finansman sağlayan işadamları tek tek tutuklandı, farklı alanlarda faaliyet gösterem irili ufaklı birçok şirketin akıbeti de FETÖ’nün medya organları ile aynı oldu.
HARAMDAN BAŞKA BİR ŞEY YEMEMİŞLER
“Kim milletine kötülük yapmak istiyorsa, kim millet hukuku olarak arpa kadar bir haram yemişse, Allah yedi sülalesinin belasını versin!” şeklinde ağır bir bedduayı dillendiren Gülen’in adamlarının haram yeme konusunda da mahir olduğu tespit edilen FETÖ’nün, KPSS başta olmak üzere birçok kamu kurumlarını ilgilendiren sınavda soru hırsızlığı yaparak mensuplarını kamuya yerleştirdiği tespit edildi. Yargıya da taşınan soru hırsızlıklarıyla binlerce vatandaşın geleceğe dönük hayallerini karartan ve devletten haram maaşlar alan FETÖ mensupları da deşifre olduktan sonra bir bir yurt dışına kaçtı. Ayrıca soru hırsızlığı yaparak sınava giren kişilerin çaldıkları soruları akrabalarına da verdiği ve ‘sülalece’ haram lokma yedikleri tespit edilmişti.
BEDDUAYA DOYMUYOR
Ettiği her bedduanın dönüp kendisini ve militanlarını vurduğu Fetullah Gülen son olarak geçtiğimiz günlerde tüm Türkiye’yi hedef alarak “Susan ne kadar insan varsa evlerine ateşler sal, yerin dibine batır. Zırvadan zirvesine kadar hepsini yerin dibine batır” demişti.
Yeni Akit Gazetesi

Snowden: Türkiye uyarmıştı

Snowden: Türkiye uyarmıştıABD Ulusal Güvenlik Kurumu'nun (NSA) sırlarını ifşa eden eski istihbarat görevlisiEdward Snowden, Brüksel’de gerçekleşen terör saldırısının “geleneksel istihbarat yöntemleriyle” engellenebileceğini belirterek “Türkiye Belçikalı yetkilileri uyarmıştı” dedi.

2013’te NSA belgelerini sızdırarak dünya gündemine oturan ve ardından Rusya’ya sığınmacı olarak yerleşen Snowden, ABD’nin Arizona Üniversitesi’nde dün düzenlenen bir panele telekonferansla katıldı.

Sputnik’in haberine göre Türkiye’nin terör eyleminden önce Belçika hükümetini “saldırıyı yapacak şahısların şüpheli faaliyetleri konusunda uyardığını” belirten Snowden, şu ifadeleri kullandı:

“Belçika saldırısı geleneksel istihbarat yöntemleriyle engellenebilirdi… Kaynaklar yanlış kullanılıyor. Çok fazla (istihbarat) topladığınızda hiçbir şey anlayamıyorsunuz. Odağınızı kaybediyorsunuz. Her şey o gürültüde kayboluyor, kör oluyorsunuz. Artık o kadar çok bilgiyi tasnif edip gizliyoruz ki hayatlarımızı gerçekten tehdit eden bir sırrın ne olduğunu anlamaz hale geliyoruz.”

Snowden, Rus yetkililerin de 2011’de Tamerlan Çarnayev konusunda ABD’yi uyardığını ekledi. Çarnayev, 2013’te kardeşiyle birlikte Boston Maratonu’nu bombalamıştı.

Sınırda yakalanan IŞİD'linin cebinden uçak çıktı

Hudut birlikleri, Gaziantep sınırındaSuriye'den Türkiye'ye yasadışı yollardan geçmeye çalışan terör örgütü IŞİD üyesi yabancı uyruklu bir kişiyi yakaladı. Teröristin taşıdığı çuvalın içinden model uçak çıkması, "IŞİD, Türkiye'de havadan bombalı terör eylemi mi planlıyordu?" kuşkusuna neden oldu.
Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı hudut birlikleri, Suriye sınırında alınan yeni tedbirlerle birlikte daha etkin olarak  yasadışı sınır geçişlerini engellemek maksadıyla gece gündüz görevlerini sürdürüyor.
Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan bilgilendirmeye göre; 24 Mart 2016 tarihinde Gaziantep ili Karkamış Hudut Karakolu sorumluluk bölgesinde terör örgütü IŞİD mensubu olduğu değerlendirilen yabancı uyruklu bir kişi, Suriye'den Türkiye’ye yasadışı yollarla geçmeye çalışırken yakalandı. Yakalanan şahsın taşıdığı çuval içerisinde yapılan aramada bir adet model uçak, muhteviyatı ile birlikte ele geçirildi. Yakalanan şahıs, beraberindeki malzemeler ile birlikte jandarmaya teslim edildi.
Hatay'ın Altınözü ilçesinde yapılan yol kontrolünde de, terör örgütü IŞİD mensubu yabancı uyruklu bir terörist yakalandı.

25.03.2016

Bahçeli: Herkes ayağını denk alsın

Bahçeli, "Hacettepe Üniversitesi'ndeki üzücü hadiseleri yakından takip ediyorum. Bölücü mihrakların ve destekçilerinin kirli niyetlerini görüyorum. Öğretim gibi bir derdi olmayan, ilim ve irfan gibi bir arayışı bulunmayan PKK'lılar öğrencilerimize saldırıyor, sataşıyor, kan döküyor. Buradan hükümeti, YÖK'ü, üniversite yönetimlerini uyarıyorum: Muhakkak surette üniversitelerde güvenlik sağlanmalı, asayiş temin edilmelidir. İkazım nettir. Kim yangına körükle giderse, haksız ve mesnetsiz bir mücadelenin içinde veya bir tarafında olursa buna iyi gözle bakmayız, hoş karşılamayız. Herkes ayağını denk alsın: Hiçbir Milliyetçi-Ülkücü kardeşim sahipsiz değildir. Bizim feda edecek, vazgeçecek tek evladımız da yoktur. Türk gençliğini tutuşturacak bir kıvılcım Türkiye'yi baştan ayağa yakacaktır. Bunun ibretlik misalleri geçmişte yaşanmıştır. Gözümüz kulağımız Vatanın bekası için fedakarlık yapan kardeşlerimizde, huzur içinde okumak isteyen evlatlarımızdadır" dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Twıtter adresinden gündeme ilişkin şu ifadeleri kullandı: "Türkiye iç yaralayıcı, yürek burkucu ağır bir şiddet ve istikrarsızlık girdabında. Terör canımızı alıyor, huzursuzluğumuzu artırıyor. Her gün ciğerimiz yanıyor, evlere ateş düşüyor. Terörizmin hain ve kanlı yüzü masumları, tertemiz vatan evlatlarını hedef alıyor. Doğu ve Güneydoğuda sahnelenen alçak saldırılar telafi ve tamir edilmesi çok zor tahribat ve kayıplara neden oluyor ve de bizleri kahrediyor.
ÜNİVERSİTELERDE SİYASİ, İDEOLOJİK GERİLİM DEĞİL, PKK'NIN HAİN EYLEMİ VARDIR 

Sur, Cizre, Nusaybin, İdil derken; PKK'nın üniversitelerde de konuşlandığını, eğitim hayatını terörize ettiğini görüyor ve şahit oluyoruz. Diyorlar ki, üniversitelerde karşıt görüşlü öğrencilerin çatışması var. Bu iddiada bulunanlar halt etmiş, deyim yerindeyse çuvallamıştır. Özellikle ifade ediyorum ki, üniversitelerde siyasi ve ideolojik gerilim değil, PKK'nın hain eylemi vardır ve tüm yönleriyle de sabittir.
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ'NDEKİ ÜZÜCÜ HADİSELERİ YAKINDAN TAKİP EDİYORUM

Hacettepe Üniversitesi'ndeki üzücü hadiseleri yakından takip ediyorum. Bölücü mihrakların ve destekçilerinin kirli niyetlerini görüyorum. Öğretim gibi bir derdi olmayan, ilim ve irfan gibi bir arayışı bulunmayan PKK'lılar öğrencilerimize saldırıyor, sataşıyor, kan döküyor.
YÖK'Ü, ÜNİVERSİTE YÖNETİMLERİNİ UYARIYORUM: ÜNİVERSİTELERDE GÜVENLİK SAĞLANMALI

Buradan hükümeti, YÖK'ü, üniversite yönetimlerini uyarıyorum: Muhakkak surette üniversitelerde güvenlik sağlanmalı, asayiş temin edilmelidir. Öğretim hayatına musallat olmuş teröristler ayıklanmalı, haklarında hukuki işlem başlatılmalı ve hiçbirisi üniversitelere sokulmamalıdır.
HERKES AYAĞINI DENK ALSIN: HİÇBİR MİLLİYETÇİ-ÜLKÜCÜ KARDEŞİM SAHİPSİZ DEĞİLDİR

Milliyetçi-Ülkücü Hareket provokasyonlara gelmeyecek, taşkınlıklara izin vermeyecek, sonuçsuz kavgaların tarafı olmayacaktır. İkazım nettir. Kim yangına körükle giderse, haksız ve mesnetsiz bir mücadelenin içinde veya bir tarafında olursa buna iyi gözle bakmayız, hoş karşılamayız. Herkes ayağını denk alsın: Hiçbir Milliyetçi-Ülkücü kardeşim sahipsiz değildir. Bizim feda edecek, vazgeçecek tek evladımız da yoktur.
TÜRK GENÇLİĞİNİ TUTUŞTURACAK BİR KIVILCIM TÜRKİYE'Yİ BAŞTAN AYAĞA YAKACAKTIR

Üniversitelerde sükûnet sağlanmadan, yıkımdan ve kandan nemalanan odaklar temizlenmeden istikrar ve huzur hayaldir. Türk gençliğini tutuşturacak bir kıvılcım Türkiye'yi baştan ayağa yakacaktır. Bunun ibretlik misalleri geçmişte yaşanmıştır. Gözümüz kulağımız vatanın bekası için fedakarlık yapan kardeşlerimizde, huzur içinde okumak isteyen evlatlarımızdadır.
KARAMAN'DAKİ CİNSEL SALDIRI VAKASINI LANETLİYOR ŞAHSIN EN AĞIR ŞEKİLDE CEZALANDIRILMASINI BEKLİYORUM

Ayrıca karaman'daki cinsel saldırı vakasını lanetliyor, sorumlu şahsın en ağır şekilde cezalandırılmasını bekliyorum."

Putin'den Kadirov'a aday ol talimatı


Rusya Devlet Başkanı Putin ile Çeçenistan Başkanı Kadirov bugün Kremlin’de biraraya geldi.
ADAY OL TALİMATI VERDİ
Rusya lideri, görev süresi 5 Nisan'da sona erecek olan Kadirov'a Eylül ayında yapılacak seçimlere kadar görevinde kalmasını istedi. Putin, Kadirov’a Eylül’de yapılacak seçimlerde aday olarak görmek istediğini söyledi.
"BEN PUTİN'İN ASKERİYİM"
Ramazan Kadirov, birçok kez Çeçenistan Cumhurbaşkanlığı görevini bırakmak istediğini belirtmiş ve kendisinin yerine başkasının bulunmasını istemişti. Devlet Başkanı Putin’in tercihine saygı duyacağını da belirten Kadirov, “Ben bir askerim. Putin ne derse 'evet' derim” şeklinde açıklama yapmıştı.

Allah dostlarını Mevlana'dan dinleyin

Mevlana Hazretlerinin büyüklüğünü dünya anlamış ve eserlerini bütün dünya kabul etmiştir. Mevlana Hazretleri, yapılan semalar ile anlaşılamaz. Onu bize tüm dünyanın kabul ettiği eserleri anlatır.
Hak dostu ve tarikat (tasavvuf) yolcusu Mevlana Hazretleri, bakın Allah erlerine saldıranlar hakkında neler anlatıyor:

MEVLANA’NIN DİLİNDEN ALLAH DOSTLARI
Allah erlerini sen kendi nefsine eş tutma. Hak erlerini tanımayan şüphesiz Allah yolundan uzaklaşır.
Cahiller, peygamberler ile eşit olduklarını, velilerin kendilerine benzediğini iddia ettiler.”Onlarda insan, biz de insanız.Hepimiz yemeğe, içmeğe, uykuya muhtacız.”dediler. O kör gönüller farkı bilemediler.
İki arı bir yerden gıda alır, fakat birisinden zehir, diğerinden bal olur.
İki cins ceylan bir sudan içer, aynı ottan yer, birisinden misk, birinden pislik hasıl olur.
İki kamış bir sudan beslenir, biri şeker kamışıdır diğeri bomboş bir kamış.

Hak erlerinin ayağının altında toprak ol, daime hasetçinin başına toprak saç.

Allah, velilere öyle bir kuvvet vermişdir ki Onlar, atılan oku yoldan geri çevirirler.
Hakk’ın ve veliyyullah’ın yardımı olmaksızın melek de olsan müstehak değilsin.
Veliler, zaman israfilidirler. Ölüler onlarla hayat ve kemal bulurlar.

Bir Allah erinden bir inci elde edemediysen, diğerinden de maksadın hasıl olmaz.
Bir Allah erini dost ve rehber edin. Böyle yaparsan Allah senin yardımcındır.

Gemideki Allah Dostuna Saldırdılar
Bir gemide saf bir derviş Allah eri vardı.Doğrusu kendi haliyle meşguldü.O uyurken bir kese altın kayboldu.Bütün halkı aradılar.Altın sahibi, o uyuyan fakiride aramak için uyandırdı.
”Gemide mal kayboldu.Başkalarına baktık, sana bakmazsak olmaz, sende soyun ve hırkanı çıkar.Halkı su-i zandan kurtar” dedi.
Derviş ”Ya Rabbi! Bu insanlar kulunu itham ettiler.Masumluğumu sen aşikar et” dedi.
Dervişin gönlü dertlenince, ne kadar balık varsa başlarını çıkardılar.Deniz de hepsinin ağzında kıymetli bir inci olan sayısız balık çıktı.Deniz binlerce balıkla doldu.Her birinin ağzında bir inci vardı, ama ne inci!..
Her bir inci bir memleket haracı idi.Ona bu kerem ve ihsan Allah’tandı.
Derviş hemen gemiye bir kaç inci atıp, o an havayı taht edinip oturdu.Padişah gibi ululuk tahtını süsledi.
Dedi ki:”Gemi sizin, Allah’da benim olsun.Fakir bir hırsız size yoldaş olmasın.Bu ayrılıktan zarar kimedir görün.Halktan uzak durmakla Hakka dost oldum.O beni ne hırsızlıkla itham eder, ne de bir gammazla tedirgin eder.”

Mevlana Hazretleri bir dervişin makamını anlatıyor:
Senin tabiatın 10 rekat namaz kılınca bozulur ve usanırsın.Beş yüz rekatta kılsam bana çok gelmez.
Birisi Kaba’ye yaya gider diğeri mescidin yolundan şikayet eder.
Bir diğeri Allah yolunda canını verir, öbürünün ekmek verirken canı çıkar.
Bazen uyur gibi olurum, şüpheciler beni uykuda sanırlar.Uyuyan gözümdür, gönlüm uyanıktır.
Kendi zaafınla bana bakma.Sana gece olan bana kuşluk vaktidir.Seninle yeryüzündeyim, ama Zuhal gibi 7. kat gökte dolaşmaktayım.
Seninle oturuyorum zannedersin, lakin seninle olan gölgemdir.Bulunduğum yer düşüncelerinden daha üstün bir mertebededir.Çünkü her düşünceden geçtim, yerim düşüncenin dışındadır.
Bina yapan nasıl onu istediği gibi yaparsa bende düşünce ve tasavvurlarımın hakimiyim, mahkumu değil.
Ben yükseklerden uçan bir kuşum.Ayağı kırık olan da bana ulaşsın için kasden yükseklerden aşağı inerim.
Bayağı hallerden sıkılınca melekler gibi uçar, yükselirim.
Tatmayana göre bu kuru bir davadır.Fakat ufuklarda oturanlar doğruluğuma şahid oldu.
Yedidiğin, inciyi kıskandırır bir hale gelirse, istediğin kadar ye, iç.Bir şeyh, halkın şüphesini gidermek için kustuğunda leğen, incilerle doldu.
Miden temiz şeyleri pis hale getiriyorsa boğazına anahtarı kaybolmuş bir kilit vur.
Kimin lokması Allah nuru haline geliyorsa, istediğini yesin, helal olsun.

Akrebin iğnesini çıkarmaya dikkat et ki birisini sokmasın.
Yılanın zehirli dişleri sökülmüş olsa, taşlanmak kaygısından kurtulur.
Nefsini, bir pirin gölgesinden başka bir şey öldürmez. Onun eteğini tut da işin kolay olsun.
Onun eteğini tuttun muydu bu, Allah yardımıdır. Sendeki her kuvvet onun cezbesinden gelir.

Gül suyu ol ki seni üzerlerine saçsınlar
Sidik gibi dışarı atılanlardan olma!…

………………..

Seyyid Gulam Ali (Abdullah Dehlevi) hazretleri anlatıyor:
” Bir gün Mazhar-ı Can-ı Canan hazretlerinin sohbetlerinde bulunuyordum.İhtiyar bir adam gelip: ”Şehrin şöhreti Rahmani mi, yoksa değil mi? Onu anlamaya geldim.” dedi.Bu küstahça söz karşısın da, Mazhar-ı Can-ı Canan hazretleri son derece müteessir oldu ve öfkelenerek o ihtiyara keskin ve dik dik baktı.O esnada ihtiyar yere düşüp çırpınmağa başladı.Sonra ” Tövbe ettim.Allah için affet.” diye yalvardı.Mazhar-ı Can-ı Canan hazretleri, Allah’ın ismi araya girince, kalktı ve ihtiyarın kolundan tutarak kaldırdı.İhtiyar hemen düzeldi.

Evliyaullah’ın kalp casusu oladuklarını Risale-i Kudsiyyeden okuyalım:

Veliyyulah’ı casus kıldı Subhan (Allah, kendi dostlarını casus kıldı)
Girer kalbine bil, yoklar seni can (Kalbine girer, seni yoklar)
Uluvvul himmet ol, gel etme noksan (Yüksek himmetli ols, onda noksan etme)
Dilerse hak eder, yok şüphe i’lan (Mevla isterse senin kalbini dostuna açar)
Sivaları atıp Hakka gidelim (Allah’dan başka şeyleri atıp Hakka gidelim)
Cemali Ba kemali seyredelim.

Allah dostlarının halini anlayamazsınız

Uluvvul himmet ol kalma futurda (Yüksek himmetli ol, gevşeklikte kalma)
Ki Allah, rahm edip gark ede nurda (Ki Allah sana rahmet edip nura gerk etsin)
Görürsen sureta ker gam ve sürurda (Sen şeyhini sevinç ve üzüntülü görürsen)
Surur-u gam anda yok ol hep huzurda (Surur ve gam onda yok.O, hep huzurda)
Huzur üzere durup Hakka gidelim
Cemali ba kemali seyredelim

İmam-ı Rabbani Hazretleri de Mektubat adlı eserinde Evliyaullah’ın iki tarafı keskin kılıç olduklarını beyan etmişlerdir.Onlara saldıranların, kendilerinin zarar göreceğini buyurmuşlardır.

Allah dostlarının bu hallerini inkar eden ahmaklara kitaplar şöyle bir misal vermiştir:
”Allah, lanetlenen ve huzurdan kovulan şeytana bile nice olağan üstü haller vermiştir.İnsanların kan damarlarında cereyan eder, duvar ona engel olamaz iken mesafe derdi olmadan dilediği yere anında varır.
Bunu düşmanına veren Allah, dostuna vermez mi? Sırlardan onu haberdar etmez mi?Onu hikmet ile boyamaz mı?.’

Ey gafil insan! Sen de azıcık akıl olsa bunları düşünür ve ibret alanlardan olursun.
Dünya sana perde olmuş önünü göremezsin.Şehvetin aklına galip gelmiş düşünemezsin.
Yol varken önünde, yönel Allah’ına.Tövbe kapısı herkes için sonuna kadar açık iken bu gaflet niye dir?

Hulesa-i kelam, Allah’ın dostlarına saldıranlar dünyada ve ahirette perişan olurlar.Onlar belki kırılmaz ve gücenmezler.Onların böyle bir hasleti yoktur.Ancak Allah, onlara yani dostlarına yapılan haksızlığa ve saldırılara gazaplanır.Ve Allah dostlarına saldıranlar gazab-ı ilahiyyeyi üzerlerine çekerler.Dünya ve ahiretleri mahvolur.Rezil ve rüsvay olurlar.

Allah dostlarına küçük te olsa bir edepsizlik yapmaktan, (huzurun da olsun olmasın) onlara saygıda kusur etmekten Allah’a sığınırız.

Güzellik yarışmalarındaki gerçek

Güzellik anlayışının gençlikle eşdeğer tutulduğu bugünkü anlayış dünyaya bizanstan kalmıştır.Çünkü bizans hükümdarları oğullarını evlendirecekleri zaman ülkenin en güzel kızını bulmak, güzelliğin kemal derecesini yakalamak için bir yarışma düzenletir, bunun için ülkenin her yanına tellallar çıkartılıp, kararlaştırılan günde yüzlerce genç kızın saray önünde toplanması sağlanır, sonrada kurulan jüri huzurunda kral, oğlunun müstakbel eşini seçerken halkta bu yarışmayı seyrederek eğlenirmiş.
Böyle evlenen beş hükümdar olduğunu, bunlardan 788 yılında evlenen VI. Constantinius’un jürisinde babasının yerinde annesinin yer aldığını tarihler yazar.

Güzellik yarışması ülkemize, islamın yok edilmeye, müslümanların cahilleştirilmeye çalışıldığı bir zamanda sıçramış.Alimlerin bölük bölük katledildiği, islamı hatırlatacak her cismin kaldırıldığı bir dönem…

TARİHİNDEN UTANANLARIN ORGANİZESİ
1932 yılında Belçika’nın Spa şehrinde 28 ülkenin katılımıyla dünya güzellik yarışması düzenlendi.Bu yarışmayı Türkiye’de, Cumhuriyet gazetesi organize ediyordu.
Keriman Halis adında aslında çok çirkin bir kız da Türkiye’yi temsilen katıldı. Rezalet… Bedenini sergilemek ve ”beni beğenin demek”…
Jüri tüm üyeleri izleyip puan değerlendirmesi için başka bir salona geçince, başkan kürsüye gelerek şu konuşmayı yaptı:

”Sayın jüri üyeleri, bu gün Avrupa’nın, Hrıstiyanlığının zaferini kutluyoruz.1400 senedir dünya üzerinde hakimiyetini sürdüren islamiyet artık bitmiştir.
Onu Avrupa bitirmiştir.Bir zamanlar sokağı bile peçesi arkasından seyredebilen müslüman kadınların temsilcisi Türk güzeli Keriman Halis mayo ile aramızdadır.Bu kızı zaferimizin tacı ilan edeceğiz.Onu kraliçe seçeceğiz.Ondan daha güzeli varmış yokmuş, bu önemli değil, bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz.Bu sene islamı yenmenin zeferini kutluyoruz.Avrupa’nın zaferini kutluyoruz.
Bir zamanlar Fransa’da oynanan dansa müdahelede bulunan Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu işte mayo ve ……… ile önümüzdedir.Kendini bizlere beğendirmeye çalışmaktadır.Biz de bize uyan bu kızı beğendik.Müslümanların geleceğinin böyle olması dileğiyle.Türk güzelini dünya güzeli olarak seçiyoruz, fakat kadehlerimizi Avrupa’nın zaferi için kaldıracağız.”

Ne kadar kara ve acı verici bir tablo. O günden sonra kabak güzeli, karpuz güzeli, şu güzeli, bu güzeli diye çoğalmış yarışmalar.

    Bu kızın gerçek bir Türk olduğu şaibelidir. Çünkü o zamanlar, bu gibi işlere ilk olmaları ve örnek teşkil etmeleri hasebiyle ermeniler koyulurmuş.
    Mesela ilk Türk filimlerini oynayanların soyunu araştırdığınızda ya ermeni yada selanik dönmelerinden olduğunu, Fransa’dan ithal edildiğini görürsünüz.
    Televizyonun ilk yıllarında gösterime sunulan gayri ahlaki sahnelerin, genelevlerinden getirtilen fahişelere ve yine Türk olarak bilinen ermenilere yaptırıldığıda bilinen bir gerçektir.
   Avrupa islamın yok oluşunu kutladı. O günlerde haklıydılar tabii. Alimler yok ediliyor, islami olan her şey bir kenara itiliyordu. Yani islama hizmet eden bir millet, islamdan uzaklaşmış ve küfrün ortasında kalakalmıştı.
B   atılılaşma yolunda hızlı ve büyük adımlar atılıyordu. Öyleki, Türk çocuklarını fransız dadılar yetiştiriyor, onlara batının hayat şeklini daha doğrusu ahlaksızlığını enjekte ediyordu.

    Allah’ın yardımı bu millet üzerinden hiç eksilmedi ve eksilmeyecek…Allah, bazı kullarını ki; başta tasavvuf ehlini vesile kıldı. Bir uyanış, bir diriliş…

    Şimdi bazı kesimler, bu uyanışın sosyeteye sıçramasından korkuyorlar.Bunu anlamak hiç te zor değil. Bir voleybol oyuncusunun tesettüre büründüğünü duyan medyanın telaşını görmüş olmalısınız.
    Onlar korksun biz sevinelim. Elhamdülillah, Bir kişi bile cehennem yolundan kurtulsa, ne güzel…

www.ihvanlar.net