14.08.2017

Haram maldan kurtulmak

   Haram yoldan bir şey elde eden, kazanan kimse pişman olur, tevbe etmek ve sorumluluktan kurtulmak isterse üç şey yapması gerekecektir: Pişmanlık duygusu ile Allah'a kalbini açıp yalvarmak, bağışlanmasını dilemek, haramı mülkünden çıkarmak, sahip ve ehline vermek.
A — Tevbe:
   Kitap ve Sünnet, Allah Teâlâ'nın tevbeyi kabul buyurduğunu, pişman olup af dileyenleri bağışladığını ifade eden sayısız nassı (âyet ve hadisi) muhtevidir. Haram işleyen —ayrıca kul hakkına da tecavüz etmiş olsun veya olmasın— Allah'a karşı suç işlemiş, O'nun emrini tutmamış, yasaklarım çiğnemiştir. Bunun telâfi yolu, samimi bir pişmanlık içinde Tevvâb, Rahîm, Rahman, Gafur, Settâr... olan Allah'a yalvarmak, boyun eğip bağışlanmayı dilemektir.
B — Haramı mülkünden çıkarmak:
   Haram işlerken aynı zamanda kul hakkına tecavüz etmiş, hırsızlık, gasıp, aldatma, hile, faizcilik, kumar gibi yollardan bir mal ele geçirmiş ise bunu mülkünden çıkarması, ayırması, uzaklaştırması gerekecektir.
Haram mal belli, muayyen bir şey ise onu ayırmak kolaydır. Bir hayvan veya eşyayı gasbeden ve tüketmemiş bulunan kimse onu kolayca malvarlığından ayırır ve sahibine verir. Durum böyle değilse ortaya çıkan ihtimalleri şöylece sıralamak mümkündür:
   1 — Haram mal helal ile karışmış olup tahıl, para, yağ gibi misli (emsali ile ödenmesi mümkün) olursa iki ihtimal vardır:
a) Haramın miktarı bellidir; bu takdirde o miktar mal (buğday, arpa ,para, yağ...) ayrılır.
b) Haramın miktarı beli değildir; bu takdirde zann-ı galibe göre hareket edilir: Haram olması kuvvetle muhtemel olan miktar çıkarılır. Helâl olduğu kesin bulunan miktarı bırakıp, şüpheli olanlar da dahil olmak üzere geri kalanı çıkarmak ve ayırmak ise takva yoludur.
   2 — Helâl ile karışmış bulunan haram mal ev, toprak vb. gibi her biri ayrı değer taşıyan cinsten mal ise burada sulh ve karşılıklı rızâ esasına göre helâlleşmek söz konusu olacaktır.
Helâlleşmede hak sahibine malını aynen iade etmek esastır. Bu mümkün olmazsa misli (emsali, benzeri) bu da mümkün olmazsa değeri verilir.
C — Haram Malın Verileceği Yer:
   Tevbe edenin, malvarlığından ayırdığı haram malı sahibine ve ehline vermesi de ona düşen bir vazifedir. Kime, nereye, nasıl vereceğine gelince karşımıza yine çeşitli ihtimaller ve şıklar çıkmaktadır:
1 — Haram malın sahibi belli ise malı kendisine verilecektir. Sahibi ölmüş ise hak varislerine aittir. Malın, sahibi kaybolmuş ise —Fıkh'ın mefkud bahsinde açıklanan müddet geçinceye kadar— beklenecek, bu arada meydana gelen artışlar da sahibi namına muhafaza edilecektir.
2 — Malın sahibi belli olmakla beraber bulunmasından ümit kesilmiş, vâris bırakmadan ölmüş olabilir veya —gizlice alınan, zimmete geçirilen ganimet malında olduğu gibi— hak sahipleri pek çok olabilir ve bunları bulup, teker teker haklarını kendilerine teslim etmek mümkün olamaz. (Çünkü ganimetin beşte biri çıkarıldıktan sonra geri kalan bütün gazilerin hakkıdır.) Bu takdirde haram malın fukaraya tasadduku söz konusudur. Haram malın, fukaraya sadaka olarak verilmesinin caiz olup olmadığı tartışılmıştır. İslâm âlimlerinden bir grup haramın mülk olmadığını veya temiz bir mal olmadığını göz önüne alarak fukaraya, sadaka olarak verilemiyeceği görüşünü benimsemişlerdir. Bunlardan Fudayl, eline geçen iki dirhemin temiz yoldan kazanılmış olmadığını anlayınca kaldırıp taşların arasına atmış-. «Ben ancak helâl ve temizi tasadduk ederim; kendim için razı olmadığıma başkası için de razı olamam» demiştir.
   Gazzâli bu görüş ve açıklamayı da —yerine göre-uygun ve tutarlı bulmakla beraber nakil ve kıyas delillerine dayanarak aksi görüşü; yâni haramın tasadduk edilebileceği görüşünü benimsiyor. Delillerine gelince:
a) Nakli delil:
   Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) bir cenaze defninden dönerken bir Kureyşli kadının verdiği ziyafete davet edilmiş, önüne konulan kızartılmış koyun "haram olduğunu" bildirince "Bunu kaldırın ve esirlere yedirin" buyurmuştur. Bu esirlerden maksadın, muhtaç mahpuslar (hapiste yatanlar) olduğu açıklanmıştır. (Tirmizi, K. es-Savm, 3. Açıklamalar için bak. Murtazâ ez-Zebidi, İthâfu's-sâde (ihya şerhi), Beyrut tab'ı, C. VI, s. 100 vd.)
   Bizans'ın İran'a galip geleceğini bildiren Kur'ân haberini (er-Rûm: 30/1-5.) müşriklerin yalanlayıp alaya almaları üzerine Hz. EbûBekr onlarla iddiaya girmiş, Kur'ân haberi tahakkuk edince iddiaya bağlı develeri karşı taraftan almıştı. Ancak bu arada kumar haram kılındığı —mezkûr iddia kumar hükmünde olduğu— için Rasûlullah (s.a.) bunları tasadduk etmesini emretmiştir. (ez-Zebîdi, ag. esr., s. 102-103.)
Sahabe ve tâbiûndan bu mevzuda, aynı hükmü destekleyen başka nakiller de vardır.
b) Kıyas delili:
   Haram malın sahibi bulunmadığına göre geriye iki ihtimal kalmaktadır: Ya denize atmak (imha etmek), yahut da fukaraya vermek. Denize atılırsa bunun ne atana, ne malın sahibine ve ne de fukaraya faydası olacaktır. Halbuki fukaraya verildiği zaman bunun hem onlara faydası dokunacak, hem de dualarından malın sahibi faydalanacaktır.
   Karşı tarafın «biz ancak helâl ve temiz olanı tasadduk edebiliriz» sözü yerinde olmakla beraber buraya uymamaktadır; çünkü haramı yemeyip fakire veren kimse bu işten kendisi için ecir ve sevap beklemiyor; yalnızca haramdan kurtulmak istiyor; bunu da malı zayi ederek değil, fakirlere vererek yapıyor.
«Kendimiz haramı nasıl yemiyorsak fakirlere de yedirmeyiz» sözüne de Gazzâli şu cevabı veriyor: Bu mal, haram yoldan kazanana haramdır; ancak yukarıda verdiğimiz nakiller bunun fakirlere helâl olduğunu ifade etmektedir. Şu halde fakir için harama değil, helâle razı olmak söz konusudur. (Li-aynihî haram olan bir şey —meselâ şarap, domuz— müslümana nasıl gelirse gelsin, hangi yoldan kazanılırsa kazanılsın haramdır; yenmez ve içilmez. Li-gayrihi harama gelince bunun haram olması eşyanın kendinden değil, elde ediliş, kazanılış yolundan gelmektedir. Malı, gayr-i meşru bir yoldan kazanan ondan istifade edemez. Ancak başkası ondan satın alarak veya sadaka ve hediye yollarıyla elde ederek faydalanabilir mi? Bu konuda bazı âlimler müsbet, bazıları ise menfi cevap ve fetva vermişlerdir. Yukarıdaki münakaşaya ek olarak daha geniş bilgi almak istiyenler şu eserlere bakabilirler; el-Ayni, Umdetü'l-Qârî (Buhâri şerhi), İst, tab'ı, C. V, s. 575-576; İbn Âbldin, Raddu'l-Muhtâr, el Meymeniyye, 1307, C. IV, S. 144, 242.)
   3 — Malın belli bir sahibi yoksa, meselâ devlet hazinesi veya amme malından, haksız bir şekilde alınmış, zimmete geçirilmiş ise helalleşmek için bu malın âmme menfaatlerine, bütün müslümanların faydalandıkları hizmet ve hayırlara sarfı gerekmektedir; mescit, yol, köprü vb. burada örnek olarak zikredilebilir. (İhya, C. II, s. 127-132.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder